15 Haziran 2009 Pazartesi

Çocukluğunu bilirdik ama...




Terminator az buz değil yirmi beş yıllık bir hikâye. İlk filmdeki kadrodan kimse kalmadı ama John Connor’ın makinelere karşı başlattığı isyan devam ediyor. Devam filmleri genelde beğenilmez. “Terminator Kurtuluş” da eleştirilerden nasibini alıyor. Ancak çocukluğumuzdan beri bilincimizi ya da daha bilinçaltımızı kurcalayan birtakım sorulara da ışık tutuyor. Ancak Terminator denilince akla gelen ilk isim Arnold Schwarzenegger bu kez John Connor’ı korumak için orada olamayacak...

DENİZ ÜLKÜTEKİN

Sinema eleştirmenliğinin bir klişesi de devam filmlerini yerden yere vurmak. Genelde serinin üçüncü filmine gelindiğinde yakınmalar başlar; “ilk filmdeki tadı almadık”. Terminator serisinin dördüncü filmi “Terminator Kurtuluş” da benzer tepkilerden kaçamadı. Chicago Times’dan Roger Ebert, “Dikkatle inceledikten sonra benim üç cümlelik özetimin filmin kendisini izlemekten daha cazip olduğunu söyleyebilirim” diyor. Yeterince ağır değil mi? Popüler internet sitesi “Rotten Tomatoes” da tüm eleştirileri toplayıp yüzde 34 gibi bir rakam veriyor ve açıkça “boşa zamanınızı harcamayın” diyor. Dediğimiz gibi devam filmlerinde hayal kırıklıkları çokça yaşanır. Sorumuz şu; peki bu filmler niye ısrarla çekilmeye devam eder? Serinin ilk filmi 1984 yapımı The Terminator’ı hatırlayın. Hikâye en yalın haliyle karşınızdaydı. 2029’da insanlar ve makineler arasında savaş yaşanmaktadır. Skynet isimli bilgisayar tarafından yönetilen makineler John Connor önderliğindeki direnişçileri bir türlü yok edemezler ve akıllarına dahiyane bir fikir gelir. Geçmişe gidip daha John doğmamışken annesi Sarah Connor’ı öldürmek. Geçen hafta vizyona giren “Terminator Salvation”da ise ilk filmdeki hikâyeden bile öncesine gidiliyor.
Birinci filmde direnişçiler tarafından gelecekten gönderilen Sarah’ı kurtarmakla görevli olan, bu görevini başarıyla yerine getiren üstüne bir de John Connor’ın babası olan Kyle Reeves henüz ergenliği yeni atlatmış bir gençtir ve Skynet’in “önümüzdeki günlerde öldürülecekler” listesinde John Connor’ın bile önünde yer almaktadır. Ancak direnişçiler arasında kimse Reeves’in önemine henüz vâkıf olamamıştır. Açık konuşmam gerekirse ilk Terminator filmini izledikten sonra aklımda bu tip hikâyenin devamına yönelik sorular uyanmamıştı, daha çok Arnold Schwarzenegger’in aksiyon hareketlerini çalışmakla meşguldüm. Ancak şimdi hikayenin bir şekilde devam etmesi gerektiğini söylemeliyim. “Terminator Kurtuluş” hikâyenin geleceğine değil geçmişine ışık tutuyor. Bir ilginç detay ilk iki filmde ortalığı kasıp kavuran T-800 ve binlerce parçaya bölünse de kendini hızla toparlayabilen T-1000 henüz ortalıkta yok. T-1 ve T-600’ler direnişçilere karşı savaşıyor.


TERMİNATOR VE GELECEK

Hollywood için “Terminator” hikâyesi bulunmaz bir hint kumaşı değil. Bu tip distopik gelecek senaryoları üç memeli kadınların konsomasyon yaptığı Mars’taki gece kulüplerinde felekten bir gece çalmaktan, güneşin sadece yüksek gökdelenlerin üst katından görülebildiği bir dünya tasavvuruna kadar uzanır. Terminator’ü 25 yıl sonra devam filmi çekilecek bir fenomen haline getiren şey ise daha çok üzerine oturduğu klişeler. İnsanlar ve makineler arasındaki mücadelede, serinin ikinci filmi 1991 yapımı “Terminator Kıyamet Günü”nde, kendisinden çok daha üstün özellikteki T-1000’i yok ederek John Connor’ı kurtaran Terminator, önce fiziksel sonra da duygusal hissiyatı öğreniyordu. Evet bir makinenin bile duyguları olabilirdi. Sarah Connor filmin sonunda bunu insanlığın geleceği için umut verici bir gelişme olarak yorumluyordu.


Yine ikinci filme dönelim. Skynet’in geliştirilmesinden sorumlu olarak gösterilen Miles Bennett, Tyson Cyberdyne için yaptığı araştırmaların henüz başındadır. Terminator, Sarah ve John, Miles’ı öldürerek bu felaket senaryosunu baştan bitirmek isterler ama Sarah, Miles’ı ailesinin önünde öldüremez; hem adamcağız da çalışmalarının böylesi bir felakete yol açacağından haberdar değildir. Zaten üçüncü film “Makinelerin Yükselişi”nde de kıyamete yönelik tahminlerin tam anlamıyla tutmadığı ortaya çıkar. Ancak John Connor hâlâ ikna olmamıştır ki fazlasıyla haklıdır, “Bunu da gördük” dedirtecek şey gerçekleşir, Skynet bu kez kadın terminatorü geçmişe yollar T-X’in üstün özellikleri yanında bir artısı da cazibesidir. Ancak direnişçilerin eli de armut toplamıyordur. Onlar da bir önceki filmdeki “Terminatör”ün daha elden geçirilmiş versiyonu T-850 model 101’i geçmişe yollarlar. T-X’in bir özelliği de diğer makineleri kontrol altına alabilme özelliğidir. Bu üçüncü filmin yönetmeni Jonathan Mostox tarafından kadınlara atfedilen bir özellik midir bilemeyiz ama T-X gerçekten T-850’yi kontrolüne geçirir ve John Connor’a saldırmasını sağlar. Sonuçta başarılı olamaz ama dikkat çekici olan Skynet’in makineye özgü avantajları yerine insanlara özgü zaafları kullanıyor olmasıdır. İnsan kendine özgü özellikleri sayesinde kimi zaman çok zor durumlardan kurtulabilir ama bazen de özellikler zaafa dönüşür. Ne olursa olsun serinin dört filminde de altı çizilen şey budur.


ARNOLD’A SELAM

Ne olduysa oldu artık John Connor büyüdü, veya zaten büyüktü de biz hikâyenin geriye sarılışını izliyorduk. Ancak bu paralel evren karmaşasını bir kenara bıraktığınızda John Connor’ın bizimle birlikte evrimleştiğini görebilirsiniz. Belki Hollywood’un istediği de bu. O yüzden çok eleştirilen yapımlara dolar saçmayı sürdürüyorlar. James Cameron’la başlayan seri dördüncü filmde McG’nin yönetimine geçti. Çocukluğu Edward Furlong’la ete kemiğe bürünen John Connor ise artık Christian Bale’in Batman’den apartma kısık sesiyle karşımıza geliyor. Ancak serinin asıl kahramanından söz edemedik. Arnold Schwarzenegger bu filmde sadece terminatörlerin üretimi sahnesinde çok kısa bir süreliğine görülüyor. Bu kez John Connor’ı korumak için yanında olamayacak. Zaten şöhretini yarı insan yarı makine rolünden sağlayan birinin Kaliforniya Valisi olup hibrid arabaları savunacağını kim tahmin ederdi ki?


Cumhuriyet Pazar Dergi / 14 Haziran 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder