ALPER TURGUT
“Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi”ye dair ne söylenebilir; bir özyaşamöyküsünden ziyade, tarikat odaklı, dini motifli, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı bir siyasi propaganda için çekildiği zaten malum iken. Belki, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir filmin yapamadığı oranda ve günümüz koşullarının da yardımıyla hatlarını gayet belirgin çizdiğini, hedefini direkt belirlediğini vurgulayabiliriz. Elbette, sistem eleştirilebilir, yanlış sorgulanabilir, bir dönem masaya yatırılabilir. Ancak bunca hınç ve öfke niye? Sonuçta; doğruluğu tam olarak kanıtlanmamış bilgilerle bir kurmaca film çekiyorsunuz, hayali de değil, somut olarak algılansın istiyorsunuz. Peki, bu, “mevcut” düşmanlığı körüklemekten öte ne işe yarıyor?
Film, henüz vizyona girmeden önce hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma açılmıştı. Yönetmen Gani Rüzgar Şavata da “Hür Adam'ın senaryosunun kendisine ait olduğunu iddia ederek, filmin yapımcısı, yönetmeni ve senaristi Mehmet Tanrısever hakkında suç duyurusunda bulundu.
Şimdi bu soruşturma ve iddiaların, alenen cemaat ve tarikat propagandası yapan, biyografiden çok, Atatürk ve Cumhuriyet ile hesaplaşmayı eksenine oturtan Hür Adam'ın, gişede ekmeğine yağ süreceğini düşünüyorum. Evet, reklâmın iyisi, kötüsü olmaz. Filmin yönetmeni Mehmet Tanrısever'i daha çok “Minyeli Abdullah” ile hatırlıyoruz. Hür Adam'ın basın gösterimi çıkışında, bizlere, Tanrısever'in “Varolmanın Yolunda Zengin Olmak” adındaki kitabı dağıtıldı. Kendi deyimiyle “Sıradışı bir hayatın öyküsü”nde, Tanrısever'in aynı zamanda bir sanayici olduğunu da öğrenmiş olduk. Bazen yönetmenler (ister ve arzu ederlerse), filmlerinde oynayabilir, tonla örneği var. Ancak bir yönetmenin, biyografide, yani gerçeklik taşıdığı iddia edilen bir filmde, üstelik aynı dönemde yaşamadığı halde, kendi adıyla dâhil olduğunu ilk kez gördük. Mehmet Tanrısever, cemaat ile birlikte resmen sıraya girmiş Saidi Nursi'den helallik alıyor ve din adına yaptıkları için Saidi Nursi, onu tebrik ediyor, sinema tarihinde böyle bir şey yok. Filmin, 160 dakikayı aşan süresi ve sıkça ve illallah dedirtecek denli tekrara düşmesi de, bir başka eksik yanı. Isparta’ya bağlı Barla’ya sürgüne gönderilen Saidi Nursi’nin, gelecekte okullar açacağız, dünyanın her yerinde şubelerimiz olacak sözüyle de, sanki günümüze atıfta bulunuluyor. Gelelim, Hür Adam’daki Saidi Nursi’nin Atatürk ile karşılaştığı o tuhaf sahneye. Film boyunca hep alçakgönüllü olan, kimseye sesini yükseltmeyen Saidi Nursi, Atatürk’ün karşısında bacak bacak üstüne atıyor ve bir anda gürlüyor, bildiğiniz fırça atıyor. Dini ulema, aniden siyasete soyunuyor. Amaç mı? Bırakın, bunu sağır sultan bile biliyor.
KÜFÜRSÜZ DE KOMEDİ OLABİLİYOR İŞTE
“Eyyvah Eyvah” geçen yılın sürprizi idi, komikti, romantikti, sempatikti, dinamikti. Hem beğenildi hem de gişede karşılığını aldı. Film, yaklaşık 2,5 milyon kişiyi sinemaya çekti. Şimdi sırada Eyyvah Eyvah 2” var ve bence ilk filmden bile daha iyi. Üstelik üçe, beşe, yediye uzatmadan, tadında bırakarak son noktayı koymuşlar, isteseler İvedik serisi gibi yine ve yeniden devam filmi çekebilirlerdi. Evet, para her şey değildir ve istismara hiç gerek yoktur, bel altına inmedikleri, küfür ile güldürme ucuzluğuna düşmedikleri için film ekibini tebrik etmek gerekir. Eyyvah Eyvah 2, Türkiye’de 300, Avrupa’da da 100 kopyayla gösterime girdi.
Bu BKM projesinde, senaryo Ata Demirer’e, yönetmenlik koltuğu ise Hakan Algül’e ait. Belli başlı rollerde Demet Akbağ, Ata Demirer, Özge Borak, Salih Kalyon, Tanju Tuncel, Tarık Ünlüoğlu, Ayşi Nil Şamlıoğlu, Meray Ülgen, Hande Dane ve Alican Yücesoy var. Ana karakterler olsun yan roller olsun hiçbiri sırıtmıyor, finale doğru “Trakyalı Şrek”in, yavuklusunu kurtarma bölümü biraz uzun tutulmuş ama ufak tefek aksaklıklara karşın bu film, gülmek ve eğlenmek adına şık bir seçim. İddiasız ve fazla kasmayan bir öykü, müzikler, espriler, komik tipler, Geyikli, Bozcaada ve dahası. Sımsıcak bir film bu, izleyeni mutluluk ve güzel bir gülümsemeyle uğurluyor. Seyretmeli.
DİYARBAKIR CEZAEVİ VE İNSANLIK SUÇU
46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, 42. SİYAD Ödülleri’nde ve 21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde “en iyi belgesel film” seçilen ‘5 No’lu Cezaevi’, nihayet vizyona giriyor. Cuntanın yarattığı kanlı geçmişin izlerinden derlenilen tek bir kopyayla Yeşilçam Sineması’nda gösterilecek bu can yakıcı belgeseli, sakın kaçırmayın. Çayan Demirel’in (ilk belgeseli “38”, Tunceli’de yasaklanmıştı) yönettiği 5’Nolu Cezaevi belgeselini, hayli zaman önce İstanbul Film Festivali’nde seyretmiş ve yakın tarihimizde yaşanan tarifsiz acılar karşısında bir kez daha kanımızın donduğunu hissetmiştik.
Yüzü aşkın tanık ve 50’den fazla röportajdan anlaşılacağı üzere, 12 Eylül (Cunta) karanlığının en koyusu hiç kuşkusuz Diyarbakır 5’Nolu Cezaevi’ne yansıtılmıştı. “İşkence Okulu”, bugün dahi kapanmayan yaraların açılmasına neden olmuştu. Vahşetin, dehşetin ve şiddetin adı 5’Nolu idi. Hem ahlak hem insanlık dışıydı, yaşananlar. Ve tüm bunlar, mahkûmların (üstelik çoğu henüz hüküm giymemiş) cezasını çekmesi için yapılmış olamaz, özellikle tepeden tırnağa bir zulüm mevzubahisken... İşkencede yitenler, ölüm orucunda can verenler ve protesto için kendilerini yakanlar... Dile kolay,1981–1984 tarihleri arasında cezaevinden 34 tabut (Mazlum Doğan’dan Kemal Pir’e, Ali Erek’ten Cemal Arat’a, M. Hayri Durmuş’tan Orhan Keskin’e... ) çıktı, yüzlerce kişi yaralandı. Diyarbakır 5’Nolu Cezaevi’nde yaşananlar, şiddet ve dramın en üst seviyesini oluştursa da tek örnek değildi. Cunta, tüm ülkeyi hapishaneye çevirmeyi (toplam 644 sivil ve askeri hapishane, 650 bin gözaltı, siyasi davalardan yargılanan yaklaşık 100 bin kişi, tutuklanan on binlerce insan) başardı. Hayat, acılara sırt çevireni, başkalarının yangınına yaşlı gözlerle bakmayanı affetmez. Unutmak, unutturmak, cunta karanlığına boyun eğmektir. Mutlaka seyretmeli.
GÜZEL BİR HAYAT DÜŞLERKEN
“Güzel Bir Hayat Düşlerken” (Cirkus Columbia), kuşkusuz haftaya dair en iyi seyirlik. Filmin Bosna Hersek’li yönetmeni Danis Tanovic’i, en iyi yabancı film dalında Oscar’ı kucaklayan 2001 tarihli savaşı mizahla izah eden yapıtı “Tarafsız Bölge” ile sevmiş ve takibe almıştık. Sonraki filmleri “Hell” ve “Triage”, hatırı sayılır yapımlardı ancak onun kalibresindeki bir yetenekten beklediğimiz daha fazlaydı. Tanovic’in, Güzel Bir Hayat Düşlerken ile yeniden bir ivme yakaladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Filmin oyuncu kadrosu, Miki Manojlovic, Boris Ler, Mira Furlan, Jelena Stupljanin, Mario Knezovic ve Milan Strljic’den oluşuyor. Fona, değişen Balkanlar’ı oturtan yapım, özetle trajik ve romantik bir sevi öyküsünü kurguluyor. İntikam, hasret, gurbet. Gitmek, kalmak, var olmak. Ve küllenmek nedir bilmeyen bir yaman sevda. Seyretmemek olmaz.